25 Mayıs 2010 Salı

Bülent Akyürek Kadınlar Üzerine Ahmet Abi'nin Gözünden Kaçanlar

                       
Konumuz kadın olunca sevgi yada günümüzün içi boşaltılmış yüce kelimesi olan aşk ile başlayalım istedim. Aşk değil mi? Erkeğin yalnızlıktan kurtulmak için yürüdüğü yolda yapayalnızlığıdır aslında. Kadının istediklerini karşılamak için kan ter içinde koşturup baş kaldıran organını susturma gayesi ile çırpınırken bulduğu şeytani hiledir" diyor Bülent Akyürek yada " aşk başka bir vücutta kendini sevmektir" biz kendimizi sevelim ki önce ,aşık olabilelim bir başkasına

aşık olduk ilişkimiz nasıl ilerliyor. Ahmet abiye soralım mı? birde evet başka bir vücutta kendimizi sevince onda ortak noktalar arama ihtiyacı hissediyoruz sonra yada kendimizden ödün vererek ortaklaşmak istiyoruz vee devam ediyor Bülent Akyürek diyor ki; Bülent "senin iyi bir adam olman kadının kötülüğünden kaynaklanıyordur ayrıca " cennetin biricik anahtarı bu dünyada kadınların şerrinden kurtulmaksa cennetin kadınlarla dolu olmasını ikinci bir sınav olarak mı algılamak gerek " kadınlar şer mi şeytan mı bunlar kitapta gizli arkadaşlar.Sivri dilli, asi,manyakça yürekli ,ciddi ciddi okurken kitabı kahkahayı patlattıran ve herkesin size bakmasını sağlayan onun yazmadaki rahatlığının okuyana da sirayet etmesi ile amaaan baksınlar gülcem valla (gülücük)dedirttiği sevgili abimiz Bülent Akyürek daha neler demiyor ki arkadaşlar sevgili kadınlara . Şu iki cümle ile bitirmek istiyorum "kadını var edende hiçleyende erkek gözleridir" ve " aşkını bir erkeğe veremeyen bir kadın herkesin o…….u olma yolunda adım adım ilerliyordur"



                                                                                                              Ünal GİRGİN

20 Mayıs 2010 Perşembe

Neden Mutlu Olamıyoruz?

Bundan on sene önce hayata dair neydi hayalleriniz?


Unutmuşsanız hadi beş sene önceyi hatırlayın.

Nasıldı hayalleriniz beş sene önce..?

Neler vardı o hayalinizin içinde ya da kimler?

Neler yapacak, nerelerde olacaktınız, kimlerle..?

Siz de mi hayallerinizi yıktıkları kanaatindesiniz; kendi sorumluluk ve bu duruma sebebiyet veren duruşunuzu hiçe sayarak..?

Hep kötülük elden, her iyilik ve lütuf senden miydi yani?

Peki nelerdi hayalleriniz;

Bir ömür sevdiğinizle beraber olmak…

Evlenmek yuva kurmak, okulu bitirmek, kiradan kurtulup ev sahibi olmak...

Sonra araba almak, çoluk çocuğa karışmak varsa evlendirmek…

Askere gidip gelip iş kurmak, işe girmek…

Belki de zayıflamak, yurt dışına çıkmak, terfi almak vs vs vs.

“Başımızı sokacak bir evimiz olsun da” diye başlıyor en masum isteklerimiz, sonra


“Ayaklarımızı yerden kesecek bir arabaya sahip olmak” diyerek devam ediyor…

Hatta çok idealist ve kendi hayatını kendi elinde zannedenler, beş yıllık kalkınma planı gibi beş yıllık kariyer planını çiziyor…

“Sonunu düşünen kahraman olamaz” sloganını cebimde tutarak yürüyorum şimdi…

Gecekondu ya da diğer adıyla müstakil evde oturanların çoğunun hayalidir bir apartman dairesine çıkmak…

Apartman dairesine çıktıktan bir müddet sonra da -belki de eskiye hasretten- biraz para bulup müstakil bahçeli bir eve çıkmak, kedi köpek beslemek daldan elma koparmak, domates yetiştirmek…

Müstakil ev ile villa arasındaki tek fark gösterişten ibaretken, hangisinde daha mutluyuz peki?

Hayal kurarken mi, hayalleri gerçekleştirirken mi?

Nişanlıyken mi daha mutluyuz üç beş senelik evliyken mi?

İşe girerken mi mutluyuz yoksa işin içindeyken mi?

Evet ‘ayağımızı yerden kesen bir araba olsun yeter’ deriz, ayağımız yerden kesildiği andan itibaren sıfır araba alma hayali, sonra da en büyüğünden bir tane…

Peki hangisinden daha haz aldık?

İlk arabadan mı sıfırından mı?

Aman “maaşlı sigortalı” bir iş olsun da ne olursa olsun diyerek çıktığımız hayat yolunda işi bulduğumuzun senesinde o maaşı biraz da küçümseyerek “karın tokluğuna yaşıyor hatta yaşamıyor sürünüyoruz” demedik mi?

Çiğ süt emmekle alakası var mı bilmem ama kanaatkâr olamamamızı ne ile ifade edebiliriz ki! Hep daha iyisini bulduğumuzda daha da iyisinin olacağı kaçınılmazken üstelik …

Kanaatkâr değiliz, çünkü insanız ve gözümüzü bir avuç toprak doyuruncaya kadar da açız maddi-manevi…

Hayallerimizin gerçekleşenini unuttuk bile;

Gerçekleştiremedikleriniz ise hep içimizde bir ukde…

Nasıl diyordu Behçet Necatigil;

Çölün ortasında
Birkaç damla suya
Hasret çekeriz…
Geminin bordasında
Gözlerimiz yatar pusuya
Sahil bekleriz…
Bulutsuz gök boşluğunda
Ellerimiz uzanır duaya
Yağmur isteriz…
Sudan uzakta susuz
Suyun içerisinde huzursuzuz,
Bütün bir ömür boyu
Gözyaşıyla doluyuz.


                                                                                            Bedirhan Gökçe

4 Mayıs 2010 Salı

Benden Anlamadın Şiirden Anla-Can Yücel

Benden anlamadın şiirden anla

Senin gülüşünle yaşadığımı
Akşamı ettiğim senden kalanla
Sabaha seninle başladığımı
Benden anlamadın şiirden anla

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi?
Sevdim, ya sen beni?
???????????????????
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

Can Yücel Evet Sevgili

                                 EVET SEVGİLİ....
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu...
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına...
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer !!!
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler...
Arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer...
Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile
En güzel yerde başlatılsaydı eğer...
Utanılacak bir şey değildir ağlamak
Yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer...
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık
Çalınan birinin kalbiyse eğer...
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların
İnsan bütün derilerden soyunabilseydi eğer...
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses
Hiçbir zaman duyulmasaydı eğer...
Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar
Kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer...
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla
Öylesine delice bakmasalardı eğer...
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
Kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer...
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin
Son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer...
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
Meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer...
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman
Beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer...
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla
Tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer...
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi
Yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer...
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar
Son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer...
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri
Her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer...
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de
Dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer...
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel
Namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer...
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından
Dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer...
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de
Sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer...
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine
Kulağına okunacak biri olsaydı eğer...
İnanmak mümkün olmazdı
her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de
Kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer...
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar
İhanetinden onlar da payını almasaydı eğer...
Issızlığa teslim olmazdı sahiller
Kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer...
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım....
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da...
Ya canım ellerini tutmak isterse !!!
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu...
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına...
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer !!!