30 Haziran 2010 Çarşamba

Mehmet Ali KÜRÜN -Seninle Sevdim Bu Şehri

                                               SENİNLE SEVDİM BU ŞEHRİ
Yaş otuz beş yolun yarısı etmese de henüz, otuz da anlıyormuş insan yarımın ne demek olduğunu. Elimizde bir elma var ortadan ikiye böldüğümüzde kalan her parça yarım öyle mi? Bu parçalardan birini ben yedim geriye ne kaldı diğer yarım mı? Hayır, Onu da Havva yedi
Baştan sona anlatmak kolay da asıl mesele sondan başa doğru anlatmak olsa gerek. Birden ona kadar saymayı öğrenirsin önce, ondan bire inmeyi değil. Buradan anlamalısın aslında sondan başa doğru gitmenin zorluğunu. Tersine çeviremiyor insan kaderini çok ama çok istese de. İstersen sondan başa git, istersen baştan sona varırsın tekrar kendi yalnızlığına
İstemediğin yerde istemediğin şekilde aslında ne istediğini bilmez bir halde başlar bu hikaye sen baştan sona dinlerken, ben sondan başa anlatayım yada diğer yarımı ararken, seni bu şehirle tanıştırayım.
Bu şehir çılgın bu şehir artık benden bile deli bu şehir çıkmış çileden, ben tam ile yarım ayrımını yapmaya başladığımdan beri
Dilini bilmediğim, dinini bilmediğim, havasını soluyamadığım bir denizine yandığım ah bir denizine, bu şehirde bir ben vardım birde yalnızlığım. Kopuşlarım oldu, gidişlerim oldu, kahırlı gidişler, hüzünlü gelişler otobüs terminallerinde yazılmış güzel cümleler, fakat beğenmeyişler. Bazen Bolu’da, bazen Pozantı’da, bazen Kırşehir, bazen Antep, bazen Maraş, bazen Adana, alamadı hiçbiri İstanbul’umu benden, mavi gözlü devşirme güzelimi alamadı. Her yolun sonu o, her yolun başlangıcında o vardı
Git dedi o gelme buralara git sensiz kalsam da ayrı kalsak da her yolcu edişte beni, ağlasak ta beraber git dedi İstanbul’um bana git ben dayanırım ayrılığa, git buralar örecek başına bir çorap git, uykulu gözlerle geldin buralara git, sarı laleler senin bildiğin sarı laleler değil artık git .Gittim ama yine kendi kaderime gittim .Ağladık mavi gözlü sevgilimle o tüm ihtişamıyla o vakur duruşuyla o gelen herkese yeni bir umut vaat edişiyle kaldı bir kenarda .Ben ben ise İstanbul sevdası ve ona varamamanın acısını gömdüğüm kitaplarla .Bir şehre gidememekle başladı asıl serüven Kayseri çarşısında .Pastırma koklarken kitap bulmak ancak bende olur zaten.Hani İstanbul dan da bir farkım yok gibiydi İsyan günlerinde Aşkı okurken.Kimi zaman insan yüreği kapıdan geçen herkesi kabule hazır ucuz bir meyhane gibidir diyordu ya hem İstanbul’un hem benim halim tamda bu haldi galiba .Kapıdan geçen herkesi alıyorduk içeri ve yerleşip kalıyordu içimizde bir yerlerde söküp atamıyorduk içimizden söksek de acısı kalıyordu. Ermişi okuyordum eremiyordum aydınlığa. Şizofren aşka mektupla pul olamasam da zarfa, pul pul dağılıyordum sevdasıyla. Ayhan Hünalp’le balkonda bekliyordum yarin rüzgarla gelecek olan kokusunu Erciyes’in kar kokusu geliyordu tüm soğukluğuyla ve ürpertiyordu yüreğimi titretiyordu beynimi döndürüyordu gerçeğe yarin teri bulaşmış ellerimi koklamanın verdiği mutluluğu anımsatıyordu ılık ılık oluyordu yüreğim soğuğa inat ve bakıyordum ellerime boştu ellerim bir sigara yakmanın ve Erciyes’e doğru tellendirmenin sırasıydı şimdi yarin ter kokusuna inat .Daha bir derin çekiyordum dumanı ciğerlerime daha bir küfrediyordum Erciyes’e doğru sövüyordum İstanbul ‘a derken başlıyordum şiir okumaya
Herkes perdelerini çeker geceleri
Benim perdelerim
Benim pencerelerim yok ki


Diyordum.


Maviyi nişanlıyordum sonra tetik düşmüyor mavi ölmüyordu
Ben ölüyordum ben ,sen yaşarken ben ölüyordum sen yaşamak isterken ben ölümü özlüyordum hem de yaşamak istemezken delice. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalarken, yıllar birbirini kovalamayı bırakmış birbiriyle yarışırken Kayseri’den gönderiyordu beni kader sevdiğime mavi gözlü güzel sevgilime ve kavuşuyorduk artık İstanbul’umla sonunda çağırdı beni gel dedi gel mutlu olmayacaksın benimle ama gel. Olmayacağını, yürümeyeceğini, devam etmeyeceğini sonunun olmadığını bilsen de gidersin bazen sevdiğine sevgi gitmektir bazen, bazen kalmak, bazen de susmak sadece susmak ve seyreylemek olan biteni ve kabullenmektir olanları olacakları. İstanbul’uma da kavuşmuştum artık ama eksik olan bir şeyler vardı. Yârin ellerinin ter kokusu gibi kokan ama olamayan sanki hemen yanı başında ama yok.
..........................................................................................................................
..........................................................................................................................
Bu nokta noktalarda ne mi? Ben varım, hayatım var, anlamlarım ve anlamsızlıklarım var. Acılarım var mutluluklarım var, hüzünlerim var aşklarım var sevdiğim ve sevdiğimi zannettiklerim var, Melekler var şeytanlar var, nankörler var, dostlar var, kahpeler var kahpeleşenler var, yalanlar var riyalar var dürüstlük var, cesaret var, korkularım var, satanlar var satılanlar var, ettiğini çekecek olanlar var, çekeceklerim var, değer verdiklerim var pul kadar değeri olmayanlar var, çok şey var aslında çok şey var. Umarım kalemimin keskinliği zamanla beraber artar ve ben de cesaretimi toplayarak yazabilirim noktalı kısımları. Şimdilik siz ekleyin oralara benden, kendinizden, onlardan güzel veya kötü, komik veya ağlamaklı bir şeyler.
Ben seninle sevdim bu şehri derken. Yazıma bu şehirle ve seninle başlarken seni ve kendimi anlattığımı zannederken, bir de baktım ne sen varsın bu şehirde, ne de bu şehir. Yazımda yok ben de yokum.
Bir rüya olsaydın keşke…………Tabiri olmayan
                                                                                              Mehmet Ali KÜRÜN

0 yorum: